PlayerUnknown’s Battlegrounds ya da bu noktadan itibaren bizim onu anacağımız adıyla PUBG’nin ortaya çıkış hikayesi ilginç aslında. Oyunun fikir sahibi ve baş geliştiricisi Brendan Greene, Battle Royale modu (son hayatta kalanın kazandığı) denince akla gelen ilk isimdi. DayZ moduyla ortaya çıkan Battle Royale daha sonra H1Z1’in büyük kitlelere ulaşmasını sağladı. Greene, şaheserini oluşturmak için DayZ Standalone’un modlamaya açılmasını bekliyordu, ancak DayZ SA 4 senenin ardından bugün bile erken erişimden çıkamadı. Daha sonra Güney Kore merkezli Bluehole Studio kendisine “Gel bu Battle Royale modunu senin kafandaki gibi bir oyuna dönüştürelim.” dedi ve iki taraf için de her şey sonsuza kadar değişti.
Mart 2017’de erken erişime açılan PUBG biz bu incelemeyi yayına aldığımızda 1.0 sürümünü oyuncularla buluşturmuş olacak. Yani oyun PC platformu için resmen çıkış yapacak. Oyunun Steam’de kırmadığı rekor kalmadı. Üstelik bu kısa dönemde 28 milyondan fazla satmayı başardı. Diğer erken erişim oyunlarının aksine kısa sürede uzun yol kat ederek sadece birkaç ay içerisinde de erken erişimden çıktı.
PUBG’ye 500 saat kadar gömdüm ve sanırım bunca zaman içerisinde oyundan keyif almadığım an sayısı çok azdır. Bu noktada artık PUBG’ye ve konseptine çoğumuz aşinayız ancak kısa bir açıklama yapayım. Oyun bir uçakta başlıyor (başlangıç adası hariç) ve bu uçaktan paraşütle atlayıp kısa sürede silahlanma, zırhlanma, mermi toplama ve araç-gereç bulma aşamasına geçiyoruz. Bu aşamada güvenli değiliz tabii. Ayaklarımız yere değdiği andan itibaren bu bir hayatta kalma savaşına dönüşüyor. En fazla 100 oyuncuya karşı mücadele ediyoruz ve hayatımızı tehdit eden tek şey diğer oyuncular değil. Aynı zamanda mavi bir elektrik duvarı var ve kendisi belirli zaman aralıklarında, gelişigüzel şekilde dairesel olarak daralıyor. Hayatta kalan oyuncuları aynı noktalara doğru itiyor. Böylece çatışmalar kaçınılmaz oluyor.
PUBG’nin şu an sadece iki haritası var, ancak üçüncü haritanın yolda olduğunu biliyoruz. Bu haritalardan çölde geçenin adı Miramar, hepimizin alışık olduğu haritanın adıysa Erangel. İki harita da ziyadesiyle kocaman olduğu için hem öğrenmek zaman alıyor, hem de her maceramız farklı bir şekilde yol aldığı için haritalardan sıkılmıyorsunuz. Üstelik iki haritanın tasarımı da gerçekten muhteşem. Haritaların her bir bölgesinde unutulmaz çatışmalar yaşama ihtimalimiz var. Ne yazık ki oyunun tam sürümünde harita seçimi bulunmuyor. Yapımcı şirket oyun öncesinde harita seçme imkanını bizlere en kısa sürede sunacağını açıkladı neyse ki. Diğer oyun modlarını öldürmemek için seçenek koymadıklarını belirtiyor PUBG Corporation, ancak oyuncuların harita seçmeyi istediğini ve onları dinleyerek bu seçenek ekranını getireceklerini de sözlerine ekliyorlar neyse ki.
Oyunun en büyük artılarından biri silah ve taktiksel araç seçenekleri diyebilirim. Ancak benim için her şeyden önce silah seçenekleri geliyor. Oyunda bir silah bulmak yeterli olmuyor, zira aynı zamanda mermilerini de bulmanız gerekli. Gerçi bulduğunuz silahın etrafında bir çatışmaya hayli hayli yetecek kadar mermi oluyor, ama oyun sonunu getirmeyi planlıyorsanız 90 mermiyle o iş biraz zor sevgili Oyungezerler. Bu bol silah seçeneklerini de aynı bollukta mermi seçenekleri takip ediyor tabii. Tabancalardan hafif makinelilere, taarruz tüfeklerinden pompalılara, keskin nişancı tüfeklerine kadar silah türleri mevcut ve her silah türünün de bir sürü farklı silahı var. Üstelik her silahın da karakteristik özellikleri kendisini hemen belli ediyor. Yani sadece görünüşleri değil kullanışları da ziyadesiyle farklı.
Silah seçeneklerinin bol olmasının yanı sıra silah teçhizatları da dolu dolu. Dört çeşit yakınlaştırmalı dürbün, lazer ve holo nişangahlar, hızlı değiştirilebilir şarjör, uzatılmış şarjör, hızlı-uzatılmış şarjör, patlama gizleyici, dengeleyici, susturucu, tutacak ve stabilleştiriciler derken bu liste uzadıkça uzuyor. Üstelik bu modifiye seçenekleri lafta değiller. Hepsinin etkisini hissediyorsunuz. Yukarıda bahsettiğim o karakteristik özellikler de haliyle daha da zenginleşiyor.
PUBG’nin karakter kontrol ve çatışma mekanikleri de eşsiz bir yapıya sahip. Buna giyilebilir zırhlar ve popomuzu koruyan kızartma tavalarını da ekleyince çatışmalar çok daha ilginç hallere gelebiliyor. 1.0 güncellemesiyle birlikte artık karakterlerimiz duvarları tırmanabiliyor, pencerelerden zorluk yaşamadan atlayabiliyor, çitlerin üzerinden geçebiliyorlar. Aksiyon dolu kovalama sahneleri ortaya çıkabiliyor ve rakibinizin ne yapacağını tahmin etmek daha da güç bir hale geliyor. Zira oyun mekanikleri bizi kısıtlamak yerine özgürlük veriyor ve yaratıcı olmaya itiyor. Çatışma hissiyse tamamen ayrı bir hikaye sevgili Oyungezerler. Oyunun gerçekçi bir çatışma sistemi içermediğini söyleyeyim öncelikle. Yani DayZ’deki gibi kör bir mermiye kurban gitme ihtimaliniz çok az. Zaten oyuna takım arkadaşlarınızla girdiyseniz ve canınız sıfırlanırsa hemen ölmüyorsunuz. Dizlerinizin üzerine çöküp hareket edebiliyorsunuz ve takım arkadaşlarınızın sizi kurtarma şansı var.
PUBG’ye 500 saat kadar gömdüm ve sanırım bunca zaman içerisinde oyundan keyif almadığım an sayısı çok azdır. Bu noktada artık PUBG’ye ve konseptine çoğumuz aşinayız ancak kısa bir açıklama yapayım. Oyun bir uçakta başlıyor (başlangıç adası hariç) ve bu uçaktan paraşütle atlayıp kısa sürede silahlanma, zırhlanma, mermi toplama ve araç-gereç bulma aşamasına geçiyoruz. Bu aşamada güvenli değiliz tabii. Ayaklarımız yere değdiği andan itibaren bu bir hayatta kalma savaşına dönüşüyor. En fazla 100 oyuncuya karşı mücadele ediyoruz ve hayatımızı tehdit eden tek şey diğer oyuncular değil. Aynı zamanda mavi bir elektrik duvarı var ve kendisi belirli zaman aralıklarında, gelişigüzel şekilde dairesel olarak daralıyor. Hayatta kalan oyuncuları aynı noktalara doğru itiyor. Böylece çatışmalar kaçınılmaz oluyor.
Çatışma Mekanikleri ve Karakter Kontrolü Muhteşem
PUBG’nin karakter kontrol ve çatışma mekanikleri de eşsiz bir yapıya sahip. Buna giyilebilir zırhlar ve popomuzu koruyan kızartma tavalarını da ekleyince çatışmalar çok daha ilginç hallere gelebiliyor. 1.0 güncellemesiyle birlikte artık karakterlerimiz duvarları tırmanabiliyor, pencerelerden zorluk yaşamadan atlayabiliyor, çitlerin üzerinden geçebiliyorlar. Aksiyon dolu kovalama sahneleri ortaya çıkabiliyor ve rakibinizin ne yapacağını tahmin etmek daha da güç bir hale geliyor. Zira oyun mekanikleri bizi kısıtlamak yerine özgürlük veriyor ve yaratıcı olmaya itiyor. Çatışma hissiyse tamamen ayrı bir hikaye sevgili Oyungezerler. Oyunun gerçekçi bir çatışma sistemi içermediğini söyleyeyim öncelikle. Yani DayZ’deki gibi kör bir mermiye kurban gitme ihtimaliniz çok az. Zaten oyuna takım arkadaşlarınızla girdiyseniz ve canınız sıfırlanırsa hemen ölmüyorsunuz. Dizlerinizin üzerine çöküp hareket edebiliyorsunuz ve takım arkadaşlarınızın sizi kurtarma şansı var.
Çatışmalar gerçekçilikten uzak ve “arcade” havasında, ama bu bir eksi değil. Aksine oyunu eğlenceli yapan detaylardan biri bence. Zira hem silah sesleri, hem vuruş hissiyatı tatmin edici. Hele ki bir çatışmadan galip çıkmanın verdiği hazzı başka çok az oyun sunabiliyor. Sunanlar da PUBG’nin taklit oyunları zaten. Öldürdüğünüz düşmanın kutusunu yağmalamak hediye açmak gibi. Dürbünler, susturucular, can veren eşyalar, zırhlar kim bilir neler var o kutunun içerisinde? Çatışma mekaniklerinin renkliliği sayesinde her silahın bir alıcısı ve parladığı anlar mevcut. Dar koridorlarda otomatik pompalı tüfeği olan bir arkadaşa saldırmak istemezsiniz herhalde? Ben de daha önce 1.4 km öteden birini keskin nişancı tüfeğimle yere indirdim mesela. Yani keskin nişancı tüfekleri lafta değil veya diğer fps oyunları gibi 100 metre mesafe için dürbünlü silah kullanmaya benzemiyor.
Oyuna yeni eklenen atlama, zıplama mekaniklerine de bir kez daha değinelim sevgili Oyungezerler. Özellikle duvarlardan atlarken oldukça savunmasız kalıyoruz. Bu sebeple arkasını görmediğiniz duvara atlarken ekstra dikkatli olmanız gerekli. Ancak bu yeni mekaniklerin oyunu iyi yönde değiştirdiğini söylemeliyim. Göze çarpan küçük hatalar dışında kusursuz bir iş ortaya çıkmış. Nişancı oyunlarında böylesine efektif ve detaylı karakter kontrolü sanırım bir tek Titanfall’da mevcut.
Oyundaki karakterimizin yorulmak nedir bilmemesi beni biraz üzse de öteki türlü de elektrik duvarından kaçmak çok zor olurdu. Herkes araç bulamıyor ve oyun acımasızlık çıtasını yukarı çekerse bazı oyuncuları kendisine küstürebilir sanırım.
Erangel’de de Miramar’da da haritaya özel araçlar mevcut ve bu araçları kullanmak keyifli. Ancak hepsi keyif vermiyor tabii. Erangel’deki Toros arabalar ve üç kişilik motor işkencesi, takla atmadan duramayan buggy arazi araçları aklıma ilk gelen keyifsiz araçlar. Tabii bu arkadaşlar bana göre keyifsiz, ancak başkaları bu araçları seviyor olabilir tabii. Keza Miramar’da da minibüs var ve her ne kadar komik anlar yaşamaya müsait olsa da ciddi oyuncuların (istisnai durumlar hariç) uzak duracağı bir araç olmuş. Tam bir ölüm tuzağı… Oyunda deniz araçları da mevcut tabii ve hatta bu araçları son hayatta kalan olmak için kullanan pek çok arkadaş mevcut. Haritanın unutulmuş bir noktasında teknesini park edip onun arkasına sote yapıyor ve alan daralana ya da mecbur kalana kadar orada bekliyor. Bu tarz oyunculuktan hiç keyif almasam da yapan arkadaşları eleştirmeyeceğim. Herkesin kendi zevki ve oyun tarzı var neticede değil mi?