Diablo III‘e iki yıldır elimi sürmedim. Aynı oyunu üç kez bitirdikten ve 94 saatimi tek bir karaktere gömdükten sonra, her akşam aynı yaratıkları tekrar tekrar kesmenin manasızlığına erdim ve oyunu kaldırdım. Zamanımın önemli bir kısmını da Gold Auction House’da geçiriyordum. İyi paraya item satmak hoşuma gidiyordu elbette, ama beni cezbeden asıl şey o sanal eşyaların satıldığını haber veren “çıling!” sesini duymaktı.
Ama sorun da burada ortaya çıkıyordu işte. Diablo‘nun özündeki o “bir sonra ne düşecek acaba” beklentisinin müthiş heyecanının yerini, Auction House’da parayı bastıran herkesin istediği item’ı satın alabildiği garip bir durum almıştı. Gold sağan Çinliler, reklam yapan spamciler ve 10 Euro verip 50 milyon altın alan herkesin “ben kral oldum” edasıyla dolaştığı bir oyuna dönüştü.
Oysa Diablo III‘ü çok sevmiştim. Error 37’sine, CGI olmayan (grrr!) ara videolarına, basitleştirilmiş hikâyesine rağmen, Auction House’u kullanmayı da, istediğim her skill’i deneme izin veren sistemini de çok sevmiştim. Ama bu sevgim, altın çiftçileri tarafından Sanctuary’nin kıraç topraklarına gömüldü. Üstü sürüldü. Ben de batıya göçtüm.
WESTMARCH’IN KARANLIK SOKAKLARI
Reaper of Souls, Diablo III‘ün bittiği yerin sonrasında başlıyor. Diablo’nun ruhunu taşıyan Black Soulstone’u hem insanlardan, hem de meleklerden korumak isteyen Tyrael, Horadrim savaşçılarının yardımıyla onu cennetten çalar ve kimsenin bulunamayacağı bir yere gizlemeye karar verir. Ama hiç beklemediği eski bir dostu, bilgelik meleği Malthaelçıkagelir ve Black Soulstone’u alarak uzar. Ve hemen akabinde, dünyanın en büyük şehirlerinden biri olan Westmarch’da toplu ölümler ve ölenlerin korkunç yaratıklar olarak geri dönüşü başlar.
Malthael’in amacı nedir? Bir melek neden Diablo’nun ruhunu ister? Bilgelik meleği neden bir ölüm meleğine dönüşmüştür? Ve onu kim durdurabilir? Bu dört sorunun da cevabını bulmak için Tyrael kalan son Horadrim savaşçısını O’nu bulmaya gönderir. Dünyada kalan son Nephalem’i… Bizi.
Açık konuşmak gerekirse, Reaper of Souls‘da Diablo III‘ten daha önemli bir hikaye ve daha inandırıcı ve korkunç bir düşman var. Hatta, Lord of Destruction‘ı da katarsak, bugüne dek çıkmış beş Diablo oyunu içinde, ilk iki oyundan sonraki en önemli hikayeyi anlatıyor ve Lore’a en büyük katkıyı yapıyor Reaper of Souls.
YENİ BİR ACT
Reaper of Souls‘un hayatımıza kattığı dört önemli yenilik var: Diablo III‘ün hikayesini devam ettiren yeni bir bölüm (Act 5), tank olan yeni bir karakter (Crusader), eşyaların özelliğini değiştiren bir Artisan (Mystic) ve oyunu bitirenler için müthiş bir zaman girdabı olan Adventure Mode. Bunlar büyük olanlar, bunların haricindeyse tonlarca yenilik var: Yenilenmiş Loot sistemi, yenilenmiş Paragon sistemi, yeni Legendary’ler, daha anlamlı güçler, yeni zorluk seviyeleri arasında dilediğiniz zaman geçiş yapabilme, her karaktere eklenen yeni Skill’ler ve tamamen yenilenmiş dengeler… Liste uzayıp gidiyor… İşin güzel tarafı ise bu uzun listenin ilk dört büyük maddesi haricindeki tüm değişiklikler 2.0 yamasıyla birlikte zaten geldi Diablo III‘e. Yani yeni hikaye, Crusader, Mystic ve Adventure Mode ilginizi çekmiyorsa, Reaper of Souls‘u almasanız bile Diablo III‘e geri dönmeniz için çok sebep var.
ZOR MU? ZOR MU DEDİN?!
2.0 güncellemesiyle birlikte artık oyunun beş zorluk seviyesi var ve istediğiniz seviyeden başlayabiliyorsunuz (Hardcore
karakterler hariç). En son zorluk olan Torment seviyesiyse kendi içinde altıya ayrılmış durumda. Bunu karatede siyah kuşağa ulaşanların atladığı Dan’lar gibi düşünebilirsiniz (düşünemedi…) Benden size tavsiye: Oyundan maksimum zevk almak için zorluk seviyenizi sizi zorlayan en üst seviyede oynayın. Unutmayın ki ölmediğiniz bir Diablo, Diablo değildir (ve zor seviyelerde daha iyi item düşüyor 🙂
Act 5’te ana oyuna göre çok daha kalabalık kapışmalar oluyor, yaratıkların büyüklükleri de arttığından dar koridorlarda Witch Doctor’un pet’leriyle kapıyı tıkayıp siz arkalardan çalışabiliyorsunuz. Ancak artık çoğu dövüşte taktik değiştirmek gerekiyor, özellikle de Boss ve Elite’lerde dayak yerseniz yeni yetenek/eşya bileşimlerini denemelisiniz. Mesela, Witch Doctor’la Malthael dövüşünde çok ciddi sıkıntı yaşamıştım, çünkü yaratıklarımı hemen pert ediyor, iki saniye yerinde durmadığı için de alan etkili saldırılarım etkisiz kalıyordu. Bir kez öldükten sonra Hex, Spirit Walk gibi özelliklerde Health Rune’larına abandım ve hasar alsa da hemen iyileşen WD’la Malthael’in üstesinden geldim.
Diablo III‘e uzun süredir girmediyseniz, el emeği göz nuru tüm eşyalarınızın artık çöp niteliğinde olduğunu söyleyebilirim. En azından, satış değeri olarak. Bu eski eşyalara “Legacy” deniyor ve satmak yerine Blacksmith’te eritip malzeme yapmak daha akıllıca. Aynı şey eski Gem’ler için de geçerli. Act 5’e başlar başlamaz tepenize Marquise Gem’ler yağmaya başlıyor.
İÇİMİ ISITTIN DIABLO
Ecnebilerin kendini kasmadan, makyaja boğmadan doğal bir güzelliği olan kadınlar için kullandığı bir terim vardır: “Effortlessly Beautiful”… Türkçeye “zahmetsizce, kendiliğinden güzel” diye çevirebiliriz bunu… Şunu kabul edelim ki Diablo III güzel görünmeye uğraşmıyormuş gibi güzel bir oyun. Tam Blizzard tarzı yani. Sanki grafik sanatçıları daha projenin başında görsel bütünlüğü kafalarında sağlamış, sonra hep birlikte aylar boyunca çalışmış, bir bütün olarak görselliği oturtmuş ve bir yönetici de çıkıp “bu görseller olmamış, yeniden çalışın” dememiş gibi.
Reaper of Souls ise bu doğallığın üstüne, özlediğimiz eski Diablo karanlığını ekliyor. Oyunun başladığı Westmarch’taki gece, oradan daha da karanlık ve kasvetli yerlere doğru ilerledikçe daha da korkunçlaşıyor. Bölüm tasarımları ilk 4 Act’ten bu anlamda ayrılırken, görsel bütünlük ve akılda kalıcı inanılmaz görüntüler de var. Mesela, üstüste ölülerin yığıldığı bir ara sokakta Zoom edip yüzlerdeki acıyı görmek, Pandemonium kalesine girmek için devasa bir koç başının tepesinde dövüşmek, öldüğünde bambaşka bir aleme açılan bir boyut kapısına dönüşen yarı ekran boyundaki Realmwalker’la kapışmak, görsel olarak Reaper of Souls‘u Diablo III‘ün üstüne taşımış.
BİR MARUZATIM OLACAK
Peki, şikayetlerim yok mu? Olmaz mı? İnsanoğlu açgözlü yaratılmıştır ve Diablo III de açgözlülüğe oynayan bir oyun olarak kendi payına düşeni almalı… Her şeyden önce, bence Normal karakteri hardcore’a çevirme opsiyonu olmalıydı. Ortalık karışmaması için, sadece dönüştürdüğünüz karakterin üstündeki item’larla. Böylece tam serbestlik sağlanırdı. İkinci en büyük eksiklik ise, rastlege Event’lerin sayısı ve çeşitliliği, çok daha fazla olmalıydılar. Bence ideal çözüm, oyun genelinde 200’den fazla Event olması, bunların 100 tanesinin her bir oynanışta rastlantısal olarak oyuna serpiştirilmesi şeklindeydi. Böylece oynanıştaki rastlantısallık sadece Loot avına değil, oynanışa da yansırdı. Daha bunun gibi birçok eksiği var RoS‘un ama sıkı birkaç yamayla ve içerik paketiyle giderilebilir diye ümit ediyorum. Hem, bu gelecek Diablo III eklentilerinin ilki. Eğer yanılmıyorsam en az iki, en çok üç yeni ek paket göreceğiz.